“Ankara’nın buğday, arpa üretimi çok büyüktü. Sürekli olarak vagonlarla, en çoğu İstanbul’a olmak üzere, sevkiyat yapılırdı. Bu gayet basit bir işti, hesabı kitabı basit, kârı da azdı... At Pazarı’ndaki buğday ticaretinin yanısıra şimdi Anafartalar Caddesi denilen yerde, bizim evimizin altında [Aktarbaşı Mehmet Efendi, İsmet Beyzade Nazif Bey, Kütükçüzade Fevzi Bey, Koçzade Hacı Mustafa Bey] bir dükkân açtılar. Bu dükkâna İzmir’den incir, üzüm, sabun getirdiler ve satmaya başladılar. Bir müddet de bu ticareti seyrettim, bu da basit bir işti... Biz de babamla evimizin altında şirketin üzüm sattığı mağazanın yerinde, 120 lira sermaye ile bir dükkân açtık. 1917’de kurulan bu firmanın adı ve adresi ‘Koçzade Hacı Mustafa Rahmi, Karaoğlan Çarşısı, Ankara’ idi. O yıllarda her dükkân açan Türk, başka bir şey bilmeyip bakkallıktan işe başladığı için, biz de bakkallıktan başladık, işte bu sırada dilekçe verip okuldan ayrıldım.”
“Birinci Dünya Savaşı’nda Karadeniz tamamen kapalı. Ruslar mayın dökmüşler, bu bölgeye ulaşım Ankara üstünden yapılırdı... Samsun’a gidecek bir mal Haydarpaşa’dan trenle Ankara’ya gelir, Ankara’dan araba ve at, deve sırtında giderdi. Samsun, Trabzon ve bütün Karadeniz bölgesinin ürünü tütün ve fındıklar da arabayla veya hayvan sırtında Ankara’ya gelir, buradan trenle İstanbul’a gönderilirdi... İsviçreli Hochstrasser firmasının Türkiye’deki işlerini İkizyan adında bir Ermeni tüccar yaparmış. Babamı bu Ermeni tüccara tavsiye etmişler. Hochstrasser firmasının Samsun ve Trabzon’dan gelen fındık ve tütünlerini Ankara’da biz teslim alır, vagon bulur, İstanbul’a yollardık. Bu işleri tümüyle ben yapardım.”
___________________
_______________ >> Devamı için tıklayınız >>
|